düştüğüm toprakta, yeni şeklim verilirken bilinçsizdim. ne bi’ şey isteyebilir, ne de herhangi bi’ düşüme müdahil olabilirdim.
yeni şeklim oluşurken epey haraketsiz durdum. anca biri çevirirse günbatımını görebildim. şimdiki günbatımlarını görebileceğimden bile habersizdim. yeni bi ışık içime üflenmiş mi, hep bu ruhsuzlukta mıydım, hala bilemiyorum.
o günler tüm dünya bir partideydi. dans edenler, sarılanlar, içkiden komaya girenler, çocuk doğuranlar, aşkını kaybedenler ve elinden her şey, her iş gelenler, dünyayı gezmekte ve dünyanın büyük bir parti alanı olduğunu düşünenler. dünyanın kenarından düşenler. düşünmeden başkasını aşağıya itenler.
kimse partiye neden katılmadığımı anlamak istemiyor, katılmam gerektiğini düşünenler beni iknaya geliyordu. gözüm, düş de dahil hiçbi’ şey görmüyordu. elektrik çarpması, bi akıntıya kapılmak gibiydi her şey. tüm tanrılar bi düğmeye basıyor gibiydi. başımı çevirdiğimde kıvılcımlar çakılıyor gibiydi.
oraya bi yere gitmek bi düş gibiydi ama bi’ süre sonra doğruldum ve gördüm: üzerime düşen bi şekil, bi şemal vardı da, pek üstüne düşmemiştim. o günlerin düş kırıklıkları toprağıma, hamuruma sirayet etmiş gibiydi. başka çamurların nasıl yoğuruldunu görüp, anlamak istedim ama nafile. ne kadar çabalasam da gördüğüm düşlerin içlerinde yoktu. düşlerini bile göremediğim diğer formları anlamaya çalışmanın gereksiz bir çaba olduğunu, hafif rüzgarlar ile şiddetli rüzgarların, gökyüzünü flulaştırdığı bu günlerde bile kanıksayamıyorum. ve ay, dolunay o zamandan beri sayamadığım kadar çok etkiledi içimdeki ışığı. tanrılaştırmak gibi anlaşılmasın ama hep başka ışığı yansıttım. yoksa tanrı bana o ışığı vermemiş, benim yansıtmamı mı istemişti? ta o günlerde, düş’tüğüm toprağın önceki ve aynı yağmurlarla yıkanmış olması, hamuruma su bile katılmadığı anlamına mı geliyordu? kendi düş’leyen ağlamazdı, hiç ağladım mı?
uzaklaşmak istedim. bana özel gibi gösterilen ama önceden sulanmış çamur topraklardan oluşmuş yeni özümü bırakmak istedim. yansıttığımı, özümü anlayamadım.
tesadüfi bi’ düş, tesadüfen bi’ düşüş, kazara bir yalnızlık ve özümle arama giren düşüm, bi ışık tutulması oldu: önceki şeklimle arama giren bi müdahil, ayrı günlerin, ayrı ayrı tutulması bile aradaki küçük farklılıklar için çekilen ağrıların hesabını o günlerde veremezdi. bugünlerde de veremez. bugünlerde yürüdüm mü, köklendim mi?
her şeyi oldu bittiye getiren zaman bile düşlere giremez. olamazlara akıl veremez. bugünün ağrıları da bulunduğum yere ait olamaz. gittiğim yerlere ait olamadığı gibi. elimde olmadan yansıttığım ışıklara ayna olamaz. düşlere yansıtmış olabilir ama herkesi de yansıtmaz, yansıtmak istemez.
yansıtan mı iyi, ışıyan mı? yaratılmış mı kutsal, kendini topraktan, şanslıysa çamurdan kendini kazıyan mı? düşen mi şanslı, düşleyen mi?
var’dığım da yok mu oldum?

düş’tüm de ay’ıldım mı?