Kaynağı belirsiz bir yerden cadde üzerine akan bir su yolu gibisin çogu zaman. Gelen geçen her taşıtın yolunu kesmesi ve seni biraz daha dağıtıp çevrene, gideceğin yere ulaşmadan parçalanmanı sağlamasıyla yavaş yavaş unutuyorsun işte;
nereden geldiğini ve nereye gideceğini…
bölünüp kalıyorsun.
Her bir parçan başka yöne akarken, birçok parçan da taşıtların tekerlekleri ile gitgide uzaklaşırken, olduğun yerde kalakalıyorsun.
Bu değildi ki amacın.Sen yola beraber çıkmamış mıydın?
İşte şimdi paramparça, bölük pörçük, ne yapacağını bilmeden bekliyorsun !
Acele etmeliydin. Güneş çıkacak az sonra ve sen gideceksin!
Yolun ve hedefin aşağıda, aynı yerlerinde asla gidilememiş olarak kalacaklar. Yola çıktığında da öyleydiler, yolunu şaşırdığında da orada olacaklar.Senin yerlerindi hepsi :
Bildiğin sokaklar, tanıdık yüzler… Çalan müzik, danseden inişler-çıkışlar… Yanlı-yanlış çıkarımlar, tonlarca duyarca, kağıt, kalem ve geriye sesi kalan kilometrelerce insan senindi.Hepsi birleşip dışını oluşturdular.
Geri dönmediğin noktaya dek zorlayacaksın yaşamını. Dizlerini zorlayacaksın bükülmesinler diye. Geri dönemeyecein noktada olacak hep, dizüstü çöküp kendine dilendiğin an. Kendine bilendiğin an da aynı an olacak.
Alnına çizgi diye kazınan her geçmişin, gün olacak, olmayacak. Pürüzsüz alnınla daha bir birikimsiz bakacaksın yüzüne. Gözün kamaşacak. Yalnızca o kadar..
Yani dönemediğin ve kendine bilendiğin her anda, alnına bir yaşam çizgisi dileneceksin. Vermeyecekler. Dargınlığın boşuna gidecek, şimdilerde her bir yerinin boşa gittiği gibi.. Yükün ne senin? Yükün olmadan omuzlarının üzerinde taşıdığın, dönebilecek misin onuruna?
Bildiğin, bildiğini bildikleri gibi yaşayamadın. Ki isteseydin, başarabileceğine kendini inandırabilseydin, çok da yük olmazdı düşünce kutun.
yoruldun, serkan sanç
toz arası
Bir Cevap Yazın