insan evladı ilkin karanlık yaratılmış, daha tengri-özü değmemiş suya mı gönderilseydi? önce yasağı delmeliydi ki, adaletten yoksun, kıran kırana yaşam mücadelesi veren, insanı heyecanla ayakta tutan topraklara gönderilseydi.
amaçsız bir cennettense, balçık içinde mücadeleyi tercih etmiş insan-evladı. belki de mühimi, yaşamanın mantıklı olduğu cennet ile heyecanın hakim olduğu yer yüzü arasında seçim yapmak zorunda olması, beyni ve kalbi arasındaki çelişkiydi. ama o pis balçığın üzerine düşmeden lütfen, arabadan inip ellerini görebileceğim bi yerde tutar mısın? diz çök şimdi ve dua et. şükret!
cennet içkilerini içip arabaya binersen ama, o balçık içinde bi yaşam mücadelesi verirsin. Bu heyecanlı mı şimdi? adımlarını nereye atmak istersin?
istediklerinle olması makul gözükenler arasındaki çelişki alışık olduğun bişey mi? dünyaya, 1001 mahlükata hakim olman, tengri suretinde efendilik taslaman? bir hücreli gibi mi düşünmüş tengri seni, yoksa tüm insanlık gibi mi, tüm insanlıksa, neden ağrı kısmı bu hücrede yoğunlaşmış diye sorarsan isyan mı etmiş olursun enerjinin bütününe? asıl olması gereken neydi peki? nedir insan-ı mukaddesi içten tutarlı gibi hissettiren? binary kodlar değil heralde? veya cennet tasvirleri de değil?*
bilincin çelişik, zihnin alışık, bedenin ağrışık.
*Jan Brueghel the Elder – Paradise